Türk Mitolojisi
inanılmaz derinliğe büyülü sahip bir dünya. İçerisine girdiğiniz zaman Şamanizm
odağı içerisinde büyük zenginlik içeren ucu bucağı belli olmayan bir dünyaya
adım atmış oluyorsunuz. Hun Devleti
resmi kayıtlara göre M.Ö 220 yılında kuruldu. Ön Türk devletlerinden biri
olarak kabul edilen İskitler ise M.Ö 800
yılında varlık gösteriyor. Bazı araştırmalar uygarlığın kökeninin çok daha
eski bir zamana ait olduğunu iddia etmekte. Ancak ilk yazılı Türk tarihi kaydı
olan Orhun Kitabeleri 735 yılına aittir. Yani mitoloji ve bilgelik sözlü
şekilde kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
Maalesef Türk mitolojisi okul kitaplarında çok kısa bir
şekilde geçiştirilirdi. Şu anda hala öyle mi açıkçası bilmiyorum. Ancak
mitoloji meraklıları genelde Yunan,
Mısır, İskandinav mitolojilerini okuyarak bu tutkuya kapılırlar. Oysa ki
kendi kültürlerine ait devasa bir evrenin olduğunu ilk başta bilmezler. Çünkü
bu kavramın derinliği ve önemini gözlerinin önüne getirecek bir mekanizma da
pek yoktur. Neyse ki son yıllarda bu konuyla ilgili gerçekten güzel kitaplar
yayınlanmaya başlandı, keza çeşitli videolar da çekiliyor. Umarım devamı gelir.
Bu yazıda size Türk
Mitolojisindeki bazı önemli figürleri tanıtmak istiyorum.
TENGRİ: (Tanrı,
Gökyüzü) Orhun yazıtlarında ilk çözümlenen kelime budur. Baş yaratıcı güçtür.
Tengricilik bir inanç biçimidir. Tengri’nin diğer göksel varlıklardan ayrıldığı
en önemli konu kişiselleştirilmemesidir. Yani diğer tüm varlıkların insani bir
görüntüsü vardır, ancak Tengri’nin yoktur. Tengricilik animizm kökenlidir ve
doğadaki her şeyin bir ruhu olduğuna inanılır. Tengri baş ruhtur ve her şeyin toplamıdır. Sonsuz mavi gökyüzü ile
tasvir edilir, Gök Tanrı deyişi buradan gelir. “Sonsuz Gök” olarak da adlandırılır. Doğadaki dengeler, mevsimler
hepsi onun iradesindedir. Ve Tengri tektir, çifti yoktur, yardımcısı da yoktur.
Yaratılışın sembolüdür.
KAYRA HAN: Tengri’nin
oğludur ve Türk mitolojisinde Tengri’den sonra en güçlü varlıktır. Göğün 17. Katında
oturduğu söylenir. Türk kozmolojisi ve
mitolojisinde en önemli konulardan biri olan “Yaşam Ağacını” kendisi dikmiştir.
Göğüs katları bu ağaç üzerinde sıralanır. Bu ağaç dokuz dallı bir çamdır ve Kayra
Han’ın dokuz tane ayrı kökten Türk ulusunun dünyaya yayılmasını istemesini
sembolize eder. Tengri tüm alemi yaratmıştır, Kayra Han ise dünyanın yaratılış
ve sonu hakkında söz sahibidir. Üç oğlu vardır: Ülgen, Mergen ve Kızagan. Ülgen; Kayra Han’ın merhamet ve iyiliğini, Mergen
aklını ve bilgeliğini, Kızagan ise öfkesini ve intikamını temsil ederdi.
ÜLGEN: Ülgen
Kayra Han’ın kıymetli oğludur ve göğün 16. Katında oturur. Türk kozmolojisinde Gök Âlemi 17, Yeraltı alemi 9 kattır bunun
merkezinde “Dünyalar Ağacı” bulunur. Şamanların uygun eğitim ve koşullarda
bu katlar arasında seyahat edebildiğine inanılırdı. Ülgen gökyüzü ve hava olaylarıyla ilgilidir,
yağmur, fırtınalar, gök gürültüsü onun eseridir. İnsanlara ateşi yakmayı
öğretmiştir. Ak taşla kara taşı birbirine çalınca ateş oluşmuştur. Şimşeği bir
silah olarak kullanabilir. Bu açıdan Zeus’la benzerliği vardır. Ancak karakter
olarak alakasızdır. Ülgen insanlar ve hatta dünyadan çok uzaklarda yaşar. İki
yanında iki parlak ak Güneş bulunur. Yedi
oğlu, dokuz kızı bulunur.
ERLİK: İşte Ülgen’in
meşhur belalısı. Her daim dualite-ikilik prensibi zamanın başından beri
mitolojide, dinlerde ve tabii ki hayatta karşımıza çıkar. Her zaman iyinin
karşısında kötü, aydınlığın karşısında aydınlık vardır. Erlik Türk Mitolojisindeki “Şeytan” figürüdür. Kötü ruhların başında
olan varlıktır, dengeye karşılık kaosun sembolüdür. Yaşamın sonsuz
döngüsünde yapım-yıkım, var olma-yok olma, düzen-kaos ikilemi her daim
sürecektir. Erlik yeraltı diyarında karanlık çamurdan sarayında yaşar. Yeraltı
diyarı cehennemdir diyebiliriz. Yeraltı diyarının tasviri Yunan Mitolojisinde Hades’in efendisi olduğu Tartaros’a
benzer. Erlik insan gözyaşlarından oluşan dokuz kollu Toybodım Nehrinin
kenarındaki sarayında yaşar. Yanlış yola düşen ruhlar burada çile çeker. Erlik’in
oluşturduğu kaosu genelde Ülgen ve kardeşleri düzeltir. Erlik’i yaptığı yanlışlar sonucu ulu Kayra Han yer altına sürmüştür.
Törüngey ile Eje’nin hayat ağacından yasak meyve yiyip Kayra
Han’a itaat etmeyip cezalandırılmasına sebep olmuştur. Bu olay yasak elmayı Şeytan’ın kışkırtması ile yiyen Adem ve Havva’nın
cennetten kovulmasının Türk Mitolojisi versiyonudur. Eje’nin çocuklarından
insan ırkı oluşmuştur.
UMAY ANA: Göklerden
inen gümüş saçlı bir kadın, kanatlı bir kuş kadın olarak da temsil edilen Umay
Ana’nın üç boynuzlu tasvirleri de bulunur. Beyaz bir elbisesi vardır, adeta bir
melek gibidir. Umay Ana iyilik, doğum ve
bereketin sembolüdür. Çocukların koruyucusudur, çocuğu olmayanlar Umay Ana’ya
dua ederdi. Dünyaya bir kuğu veya beyaz bir at olarak da iner, bu ikisi kutsal
hayvanlarıdır. Umay, “Humay” olarak da söylenir ve cennet kuşu olarak bilinen
Hüma kuşu ile de özdeşleştirilir. Umay kelimesi rahim ve plasenta ile de
bağlıdır. En önemli eski Türk inanç
motiflerinden biridir. Ece (Kraliçe) olarak da geçer. Mısır mitolojisinde
İsis ile benzeşir.
AK ANA: Tengri
alemi, Kayra Han dünyayı yaratırken ilk başta sudan başka hiçbir şey yoktu. Ak
Ana suların kızıdır ve oradan dünyaya gelmiştir. Cismani değil ışıksal bir
bedeni olduğuna inanılırdı, tasvirleri denizkızına benzer. Ülgen’e yaratma
ilhamını veren varlıktır. Sudan tüm
dünyaya ruh vermiş ve yaşamı başlatmıştır. Yaşamın suda başlaması adına da bu
detay oldukça anlamlıdır.
MERGEN: Mergen,
Kayra Han’ın bir diğer evladıdır. Kendisi de göğün yedinci katında ikamet eder.
Tüm bilgilere sahiptir, ariftir,
ilimlere hakimdir. Eski gözlüdür, hızlıdır ve okçudur. Mergen “Okçu” anlamına
gelir. Denge bozulduğunda sorunları çözer, karanlığın güçlerine kafa tutup
onları yenebilir. Bu bağlamda zeka ve ilimler odağı sebebiyle Mısır Tanrısı Thoth, Yunan tanrısı Hermes ile benzerlik gösterir. Tıpkı
Hermes gibi Mergen de diğer tüm göksel varlıklar arasında haberleri taşırdı. “Her
şeyi bilen” olarak da geçer. Şaman ve
ilim yolundakiler aklını ve kalbini açması için Mergen’e dua ederlerdi.
SUYLA HAN: Yazgının
efendisi. Güneş ve Ay ışıklarından yaratılmıştır. Ülgen’in en önemli
adamlarından biridir, ona sonsuz sadakati vardır. Suyla Han insanların kaderini
bilir. Bir nevi amel defterleri tutan ve melekler gibi. Kişinin kaderini görür, aynı zamanda ölümden sonra hangi diyara
gideceğini de bilir. İnsanları korumak en önemli görevidir. Şamanlar göksel
katlara çıkar, göksel varlıklara ulaşmaya çalışırlardı. Bu yolculuk esnasında
Suyla Han gerçekten iyi ve kalbi inanç ile dolu olan şamanları kötü ruhların
saldırısından korurdu.
KIZAGAN: Kayra
Han’ın diğer oğlu Kızagan göğün dokuzuncu katında yaşar. Savaşçıdır, çok
güçlüdür. Tam anlamıyla bir savaş tanrısıdır. Bir Mars sembolüdür, nitekim
giysileri de her daim kırmızı renkte tasvir edilir. Nitekim Türk kozmolojisinde
dokuzuncu katı temsil eden gezegen de Mars’tır. Kızagan göksel orduları yönetir, insanları kötülüğün saldırılarına
karşı korurken ruhlarına da cesaret verir.
AYIZIT: Güzellik
ve dişilik tanrıçası. Mısır Mitolojisinde Hathor,
Akad mitolojisinde İştar’a çok
benzer özellikleri vardır. Çocuğa ruhunu verdiğine inanılır. Ayızıt diğer
benzerlerinin aksine kadınsı özelliği pek vurgulanan bir figür değildir, daha
anaç bir yapıdadır. Çocukları, hayvanları ve kadınları korur. Kuğu ile Ayızıt
da ilişkilendirilmiştir bu bağlamda Umay Ana ile Ayızıt dönem dönem aynı kişi
gibi düşünülmüştür. Ayızıt “Altın Kitap”
denen kutsal emanetin sahibidir. Bu kitap içerisinde tüm insanların kaderleri
mevcuttur.
YAYIK HAN: Elinde
Yay, bir ejderha ile olarak tasvir
edilir. Ejder kelimesi Türk Kozmolojisinde aynı zamanda evren anlamına gelir;
bildiğimiz mitolojik figür haricinde de derin anlamları bulunur. Ancak aşikârdır
ki birçok kültürde olduğu gibi bizde de Ejderleri yenen kahraman figürü
mevcuttur. Irmak ve göllerin tanrısıdır, 17
ırmağın buluştuğu yerde yaşar. 17 sayısı zaten gerek gök katlarının da
sayısı olması sebebiyle Türk mitolojisinde çok önemlidir. Suların ruhudur ve dünyadaki tüm sular ona aittir. Bereketi
getirmesi için ırmak kenarlarında Yayık Han için törenler yapılırdı. Su yılanı
ve ejderha formuna girebilir.
Türk Mitolojisinde çok fazla sayıda göksel figür bulunur.
Burada en önemli figürlerden bazılarını tanıtmak istedim. Şimdi de kısaca Türk
kozmolojisinde dünya ve hayatın oluşumunu inceleyelim.
“Yaratılış destanı” değme
Tolkien eserine taş çıkaracak güzellikte ve epiklikte bir öyküdür. Yüzüklerin
Efendisi benzeri bir prodüksiyonla çekilse çok heyecanlanırdım açıkçası. :)
Kısaca özetlemek isterim.
En başta Kara (Kayra)
Han tek başına yeryüzündeydi. Yeryüzü sadece sularla kaplıydı. Kara Han
yalnızdı ve sıkılıyordu. Suların içerisindek Ak Ana çıktı. “Yarat” dedi ve “Kişi”
denen ilk insan oluştu. Kara Han ve Kişi birlikte suyun üzerinde uçmaya
başladılar. Ancak Kişi denen şahıs insanın tipik özelliği olan hırsa sahipti ve
Kara Han’dan daha yükseğe uçmak istedi. Kara Han Kişi’nin bu hırsına kızdı ve
uçma yeteneğini ondan aldı. (Bir nevi Icarus’un
uçuşu ve düşüşünü andıran bir yapı) Böylece insanoğlu göklerde kuş gibi
uçabilme yeteneğini kaybetti. Kişi gücü elden gidince suya düştü ve boğulmaya
başladı. Aklı başına gelen Kişi bu sefer Kara Han’a canını kurtarması için dua
etti. Kara Han da ona acıdı ve Kişi’nin sudan yükselmesi emretti. Yani dakika
bir gol bir insan yaratılışta tanrıyla uçma şansını kaybedip hırsına
kapılmıştı. (Bir nevi cennetten kovulma, Dünya’ya sürülme metaforu olarak
düşünebiliriz)
Kara Han, denizden bir yıldız yükseltti. Kişi bunun üzerinde
oturunca suya batmayacaktı. Kişi uçma gücünü kaybettiği için Kara Han dünyaya
form vermeye karar verdi. Kişiye suya dalıp toprak çıkarmasını emretti. Kişi
suya dalarken hala akıllanmamış ağzına bir parça kutsal toprak saklamıştı çünkü
Kara Han’ın iradesinden bağımsız kendine ait gizli bir dünya yaratmak
istiyordu. Bu motif de Prometheus’un Tanrılardan ateşi çalmasına benzer ama
burada Kişi kendi kişisel çıkarları için toprağı saklamıştır insanlara yardım
için değil. Özetle Türk mitolojisinde “insan”
en başından hırslı ve kusurlu olarak betimlenmiştir.
Kişi çıkardığı toprağı su üzerine serpti ve Kara Han
emredince toprak büyüdü, Dünya’ya dönüştü. Dünya başta engebesiz dümdüzdü. Ama Kara
Han “Büyü” emrini verince Kişi’nin ağzındaki toprak da büyümeye ve onu boğmaya
başladı. Kara Han yine sabırlı ve nazik bir adammış ki Kişiye tükürmesini
emretti. Kişi bunu yapınca ağzından fırlayanlar bataklık tepeler oluşturdu. En
sonunda yaratılışının ahengi bozulan ve tepesinin tası atan Kara Han ona itaat
etmeyen bu kişiye Erlik (Şeytan) ismini verdi, huzurundan kovdu ve lanetledi.
Erlik göksel katlardan sürüldü. Kara Han
bundan sonra dokuz dallı bir çam ağacı yarattı ve her dalın katında bir insan
belirdi. Bu dallar dokuz insan ırkının atalarını temsil eder.
Erlik tabii ki boş durmamış yeni yaratımları da kendisine
istemişti. Kara Han onu bu sefer onu yeraltı dünyasına sürdü. Tıpkı Şeytan gibi
Erlik de Kara Han’a olan öfkesi sebebiyle insanoğlunu yoldan çıkarmaya
çalışıyordu. Kara Han insanlara Erlik’e kandığı için kızgındı ve bu sürece
müdahale etmedi. İyice havaya giren Erlik kendisine bir gök yarattı ve
kandırdığı ruhları oraya yerleştirdi. Onlara daha iyi imkanlar sundu. İşler
çığrından çıkınca Kara Han Erlik’in kaçak dünyasının göğünü tepesine yıktırdı. Gök yarılıp yere düşünce de dağlar,
ormanlar ve boğazlar meydana geldi.
Erlik’in yaptıkları bunla kalmadı ilerleyen dönemde Kara Han’ın
oğulları Ülgen. Mergen ve Kızagan onunla savaştılar. Türk kozmolojisinde
aydınlık ve karanlığın savaşı motifi oldukça belirgindir. Varoluşta her zaman
düzen ve kaos iç içedir. Kara Han bizim tanrısal ve erdemli yönümüzü temsil
ederken Erlik dünyevi ve karanlık yönümüzdür. İnanışa göre bir şamanın da bir insanın da asıl amacı göksel yönüne
doğru ilerlemek, Dünyalar Ağacından yukarılara tırmanarak göksel varlıkların
huzuruna çıkabilmektir.
Sayısız kültürde olduğu gibi bizde de âlemleri bir ağaç birbirine
bağlar. “Dünyalar Ağacı” diye geçen
yaşam ağacı kozmolojinin temelini oluştur. Nitekim doğanın en kadim ve
güzel yaratımı olan ağaç nerdeyse her kültürde kutsaldır. İskandinavya’dan
Mısır’a, Sami ülkelerinden Türklere sayısız mitolojide alemleri birbirine
bağlayan kutsal bir yaşam ağacının olması bunun ne kadar güçlü bir evrensel
sembol olduğunun kanıtıdır.
Konumuz çok uzun ve çok derin. Şimdilik burada ara verelim.
:)