Christopher Eccleston'un yarattığı Doktor diğer tüm sonradan çizilen karakterlerden farklıydı. Tek sezon oynaması ve karakterin tam oturmaması da buna etken. Oldukça ciddi tavırlarından ötürü rejenerasyon sonrası David Tennant karşımıza çıktığında "Kim bu şebelek" dediğimi hatırlıyorum.
Ancak kazın ayağı hiç de öyle olmadı, zaman geçtikçe Tennant rolüne öyle bir uyum sağladı ki başka bir Doktor portresi düşünemez hale geldik. Nitekim kendisinden sonra gelen Matt Smith aslında oldukça iyi bir performans ortaya koymasına karşın hala serinin hayranları tarafından sürekli Tennant ile kıyaslanıyor.
Tennant'ın Doktor'u hem çok eğlenceliydi, hem de oldukça karanlık. Özellikle son sezonlarına doğru doktorun içinde gücü ve -belki de doğru deyim bu- kibri daha çok hissetmeye başlamıştık. (Mesela Waters of Mars onun güç ve bilgisinin sınırları olduğunu anlatmak için iyi bir dersti, nitekim finale de hazırlıktı) Ve nitekim kendisini "I don't want to go" cümlesi ile uğurlarken epey duygulanmıştım. Hala o benim için gönüllerin Doktor'u.
Ve Matt Smith. Bu kadar beklentiyi bence boşa çıkarmadı. Ayrıca dürüst de olalım Tennant'ın kadın izleyici üzerinde de dış görünüşü açısından da etkisi vardı, Smith ise bu konuda o kadar da şanslı değil. (Tennant, kapıya Tardis'i çekip "Gel benimle" derse ne cevap verirsiniz bir düşünün, kimse de bozulmasın ayrıca :) )
Dizi de giderek değişti, hatta evrimleşti. İlk sezonlardaki B sınıfı hava giderek kayboldu, daha karmaşık olay örgüleri ve daha kaliteli efektler izlemeye başladık. Yedinci sezona geldiğimizde artık Amerikan serileri ile rahatça yarışabilecek, çok daha şık paketlenmiş bölümler bizi bekliyordu. Yedinci sezon oldukça sönük devam ediyor gibi olsa da özellikle dört ve beşinci bölümlerde toparladı gibi görünüyor. Ancak gene de genel gidişat Moffat'ın yedinci sezonun en iyisi olacağı kehanetinden bir hayli uzak duruyor.
Kanımca serinin en iyisi Donna Noble'ın companion olduğu dördüncü sezondu. Noble da zaten her daim Doktor'un en sevdiğim yol arkadaşı olmuştur.
Seçmesi zor olacak ama kendi adıma en sevdiğim, en etkilendiğim 10 Doctor Who bölümünü sizle paylaşmak istiyorum.
1. Blink // 9 Haziran 2007
Şu kesin ki en kolayı birinciyi seçmekti. Her anlamda en iyi Doctor Who bölümü bu. Bitmeyen gerilim, müthiş kurgu, müthiş senaryo; her şey var. Serinin belki de en ürpertici yaratıkları olan Ağlayan Melekler seyirciyi tüm bölüm boyunca zorluyor. Ayrıca farklı zaman dilimlerinde haberleşme yöntemleri, Doktor'un kült videosu ve bunun gibi sayısız detayla gerçek bir klasik. Aynı konu sıkı bir bütçeyle filme çekilse epey tutardı diye düşünüyorum. Silence ile birlikte Ağlayan Melekler dizinin en rahatsız edici yaratıkları bana göre. Özetle: Göz kırpmak hiç bu kadar korkutucu olmamıştı.
İki parçadan oluşan bu bölüm de Blink gibi gerilimi oldukça yüksekti ve gene karanlıktan besleniyordu. Bu sefer göz kırpmak yerine gölgeler karakterlerimizin en büyük düşmanları. Karanlık içinde yaşayan tehlikeli bir ırk son derece sinsi bir şekilde insanları yok etmeye başlarken bir yandan da onların kimliklerini hala kullanabiliyordu. Bir çok dramatik sahnenin olduğu bu bölümlerin en önemli olayı da şüphesiz ki River Song'u ilk kez görmemizdi. Doktor'un ileride karısı olacak olan River'ı Doktor'un "ilk" ve "son" kez görmesi; ters zaman çizgisinde ilerleyen bu garip aşk öyküsü ile ilk kez tanışmamız ileride bu karakterin olduğu bölümlerde kafa yürütmekten kafayı yememizin habercisiydi. Tabii o zamanlar durumun farkında değildik.
3. Vincent and the Doctor // 5 Haziran 2010
Senaryosunun çok iyi olmasından öte en duygusal Doctor Who bölümlerinden biri olduğu için listemde yer alıyor. Bunda en büyük pay elbette Vincent Van Gogh'u müthiş bir şekilde canlandıran Tony Curran'a ait.
İntihar etmesinden bir yıl önce yaptığı resimlerden birindeki tuhaflıktan şüphelenen Doktor Van Gogh'un zaman dilimine döner. Burada kendimizi hem bu büyük dahinin hayatını izler hem de görünmeyen vahşi bir düşmandan kaçarken buluruz. Van Gogh'un Tardisle günümüze gelip kendi eserlerini gördüğü sahne gerçekten unutulmaz güzellikte bir an.
4. Turn Left // 21 Haziran 2008
Zamandaki küçük bir değişikliğin yarattığı bambaşka olay örgülerinin anlatıldığı "What if" konsepti her daim favorilerimden biri olmuştur. Bu bölümde de Donna Noble'un yaptığı küçük bir değişiklik (aracını sola döndürmek ya da döndürmemek) tüm hayatını değiştiriyor.
Donna sağa döndüğünde Doktorla hiç tanışmıyor ve normal bir hayatı oluyor. Ama bu iyi bir şey mi? Aslında Donna'nın hikayesinin sonunu düşündüğünüzde hiçbir şey değişmemiş gibi gelebilir ama bence finalde sola dönerken en doğrusunu yaptı. Kesinlikle harika bir bölüm.
5. Human Nature & The Family of Blood // 27 Mayıs - 2 Haziran 2007
Bir zaman lordunun tüm enerjisini alıp sonsuza dek yaşamak isteyen bir uzaylı ırkı amansızca Doktor'u takip etmektedir. Bu takipten kaçmak için Doktor kendini acılı bir süreçle 1913 yılında yaşayan gerçek bir insana dönüştür ve kendisiyle ilgili tüm bilgileri bir saatin içine saklar. Yol arkadaşı Martha'nın görevi ise Doktor'un "uyanma" vakti gelene kadar kendisini korumaktır.
Ancak her şeyi hesaplamasına karşın Doktor bir şeyi gözden kaçırır: Aşık olmayı. Yarattığı karakter John Smith çalıştığı okulda görevli hemşire Joan Redfern'e aşık olunca hem Martha hem de gerçek doktor için zorlu bir macera başlar. David Tennant bu bölümde gerçekten mükemmel bir oyunculuk çıkarıyor.
6. The End of Time Part I & II // 26 Aralık 2009 - 2 Ocak 2010
İşte onuncu ve biricik doktorumuz David Tennant ın göz yaşartan vedası. Bunun dışında kısa bir süreliğine zaman lordlarının yok olan gezegeni Gallifrey'e gitmemiz, zaman lordlarının geri dönüş ve korkunç savaş planları; Master'ın gerçek öyküsü ve düşmanının yardımıyla halkını tekrar yok etmek zorunda kalan Doktor'un mücadelesi gibi çok çarpıcı olayları içeriyordu.
Hain senaristler son saniyeye kadar bir umut yaratmışlardı. Ancak o dörtlü vuruşun gerçek anlamını anladığımızda unutulmaz bir vedaya dönüştü. "I don't want to go"
7. The Girl in the Fireplace // 6 Mayıs 2006
İkinci sezondan etkileyici bir bölüm. 52. yüzyıldaki hasarlı bir uzay gemisinden 1700'lü yıllara uzanan bir öykü. -15. Louis'in gözdesi Madam Pompadour'un çocukluğundan ölümüne kadar Doktor ile yaşadığı ilişkiyi çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Aslında hikayenin motifi Amy "The girl who waited" Pond'u da andırır şekilde.Oldukça dramatik bir finalle biten bu bölüm kesinlikle bir Doctor Who klasiği.
8. A Good Men Goes to War // 4 Haziran 2011
Doktor'un karısı River Song'un gerçek kimliği hakkındaki sürprizi öğrendiğimiz, müthiş kurgusuyla bir çok soruların oluşmasına yol açan çok enerjik bir bölüm. Ayrıca Doktor'un neden evrenin en korkulan canlısı olduğunu da gösteren çok iyi bir sahne içeriyor.
9. The Fires of Pompeii // 2 Mayıs 2008
Finaliyle en favori bölümlerimden biri. Donna ve Doktor M.Ö 79 yılında şehrin yok olmasından önce Pompeii'ye gelirler. Burada kahin kızlar garip bir şekilde geleceği görme gücüne sahiptir ancak vücutlarının zamanla taşlaşmaya başladığı ortaya çıkar. İkilimiz oradaki insanlara hem yardım edip hem de dağın derinliğinde yatan gizemi çözmeye çalışırlar. Son sahnede Donna ve Doktor'un heykelini sunaklarına koyan aile ve antik "tanrılar"ın aslında ne olabileceğine dair gönderme gerçekten çok güzeldi. Ayrıca kahin kızlardan biri sonradan Doktor'un yol arkadaşı olacak Karen Gillan.
10. The Wedding of River Song // 1 Ekim 2011
"The Impossible Astronout"un gerçek kimliği, adından anlaşılacağı üzere River ile Doktor'un nasıl evlendiği bu bölümde açıklanıyor. Altıncı sezonun başında Doktor'un ölümünü izleyip şok bir başlangıç yapmıştık, bu bölüm ise sezon başındaki gizemleri çözüyor.
Mansiyon: The Empty Child & The Doctor Dances // 21-28 Mayıs 2005
İlk sezondan bir klasik. Gaz maskeli küçük bir "çocuk" ve sürekli artan gerilim. "Are you my mommy" sorusu bölümün en unutulmaz cümlesi. O kadar çok tekrarlanıyordu ki gerçekten insanın sinirleri bozuluyordu.9. The Fires of Pompeii // 2 Mayıs 2008
Finaliyle en favori bölümlerimden biri. Donna ve Doktor M.Ö 79 yılında şehrin yok olmasından önce Pompeii'ye gelirler. Burada kahin kızlar garip bir şekilde geleceği görme gücüne sahiptir ancak vücutlarının zamanla taşlaşmaya başladığı ortaya çıkar. İkilimiz oradaki insanlara hem yardım edip hem de dağın derinliğinde yatan gizemi çözmeye çalışırlar. Son sahnede Donna ve Doktor'un heykelini sunaklarına koyan aile ve antik "tanrılar"ın aslında ne olabileceğine dair gönderme gerçekten çok güzeldi. Ayrıca kahin kızlardan biri sonradan Doktor'un yol arkadaşı olacak Karen Gillan.
"The Impossible Astronout"un gerçek kimliği, adından anlaşılacağı üzere River ile Doktor'un nasıl evlendiği bu bölümde açıklanıyor. Altıncı sezonun başında Doktor'un ölümünü izleyip şok bir başlangıç yapmıştık, bu bölüm ise sezon başındaki gizemleri çözüyor.
Mansiyon: The Empty Child & The Doctor Dances // 21-28 Mayıs 2005
Ve gelmiş geçmiş en komik Doctor Who sahnesini de eklemeden olmaz:
Dalek Sec: "Daleks have no concept of elegance"
Cyberman: "This is obvious"
Cyberman: “Daleks, be warned. You have declared war upon the Cybermen.”
Dalek Sec: “This is not war, this is pest control!”
Cyberman: “We have five million Cybermen. How many are you?”
Dalek Sec: “Four.”
Cyberman: “You would destroy the Cybermen with four Daleks?”
Dalek Sec: “We would destroy the Cybermen with one Dalek! You are superior in only one respect!”
Cyberman: “What is that?”
Dalek Sec: “You are better at dying!”
çok iyi derlemişsin. ama 7.1 en güzellerden olabilir. 7.5 de. 7.6'yı bilmiyoruz ama olabilir.
YanıtlaSilMidnight açık ara farkla en sağlam metin iken ve "frightened people" konseptini ortaya en güzel şekilde koymuşken, biraz hakkı yenmiş gibi geldi bana :(
YanıtlaSilHayal meyal hatırladığım bir bölüm ancak bir çok kişinin favori bölümlerinden biri olduğunu görmüştüm. Bir ara tekrar seyretmek lazım demek ki.
YanıtlaSil