16 Ekim 2012 Salı

The Mentalist ve Bilinçaltı

Epeydir takip ettiğim ve pek sevdiğim bir dizi olan The Mentalist beşinci sezonuna girdi. Yıllardır pek zeki, insanların davranışlarını anlama ve yönlendirme konusunda neredeyse doğa üstü yeteneklere sahip Patrick Jane'in maceraları sürüyor; esas konuda yıllardır neredeyse bir arpa boyu yol almamış olsa da kah alışkanlıktan kah dizinin dinamiklerini pek sevdiğimden izlemeye devam ediyorum.


Esas konu ne peki? Patrick Jane hayatını yıllarca gaipten haber aldığını iddia ederek özellikle de zengin insanları dolandırmış. İnsan davranışlarını çok iyi bildiğinden onları inandırmakta da hiç güçlük çekmemiş. Bu "yetenekleriyle" giderek bir şöhrete kavuşan Patrick bir gün katıldığı bir kadın programında o sırada işlediği korkunç ve adeta törensel ritüelli cinayetleriyle dehşet saçan seri katil Red John'a kafa tutuyor. Ve bu kibrinin karşılığı olarak da eşi ve küçük kızı Red John tarafından aynı şekilde öldürülüyor. Bu noktadan sonra hayatının tüm anlamını kaybeden Patrick polisle çalışmaya ve bir yandan da Red John'u bulmaya çalışıyor.

Üçüncü sezon finalinde bulduğunu hatta onu öldürüp intikamını aldığını sansak da öyle olmadı; ne Red John'u görebildik ne onu bulmak adına pek bir gelişme oldu. Red John'un kimliği ile ilgili sağlam bir teori var aslında onu da buradan izleyebilirsiniz.


Yazının konusu ise dizinin geçen hafta yayınlanan bölümü Devil's Cherry. Bu bölümde Patrick her zamanki çay içme alışkanlığı ile cinayetin işlendiği evdeki demliği kullanıyor ve birden önce gerçekliğinden kuşku duyup sonra da bunun halusinasyon olduğunu karar verdiğimiz bir an yaşıyor. Öğreniyoruz ki içtiği çay cinayet öncesinde kullanılmış halüsinatif etkili şeytan kirazını içeriyor.

Halüsinatif madde yarattığı etki sonucunda Patrick'in bilinçaltındaki bastırdığı hislerin karşısına çıkmasını sağlıyor. Uykuda da bazı rüyalarımızda aynı "dürüstlüğü" yaşadığımız, kimi zaman uyandığımızda kendimize kızdığımız ya da utandığımız rüyalar görebiliyoruz.

Bu halüsinasyonda Patrick hem cinayeti çözecek ipuçlarını hatırlıyor ama asıl önemli konu şu ki tüm imgelemlerinde on sene önce öldürülmüş kızının genç kızlık hali ona yol gösteriyor. Bu sahnelerde gerçekten önemli detaylar vardı, yazının asıl konusu da bu zaten.

Kızı oldukça hoş, oldukça küstah, oldukça kendinden ve zekasından emin. Tıpkı Patrick gibi. Kızının ileride kendisine benzeyeceğini hayal ediyor.


En önemli detay ise kızı babasının yıllardır hayatını hiç yaşamayıp bitmek tükenmek bilmeyen bir takıntıyla sadece Red John'u yakalamaya odaklanmasına kızgın. "Hayatında sadece o var" diyor, "Oysa dünya devam ediyor ve sen bunun farkında bile değilsin".

Bu sanrıları romantik ve metafizik bir şekilde yorumlasaydık ölen kızının bir mesajı olarak algılayabilirdik ancak haliyle bu yansıma Patrick'in bilinçaltının kızı formunda kendiyle konuşması. Kendisi de artık tüm hayatını bir seri katilin peşinde koşarak geçirmek istemiyor ve hatta bunu yaptığı için içsel bir öfke hatta suçluluk duyuyor. Bunun temel sebebi de ölmüş karısı ve çocuğunun onun bu halini görse düşkırıklığına uğrayacağını düşünmesi.

Kızının annesi ve kendisinin ölü olduğunu; ve de Patrick ne yaparsa yapsın geri gelmeyeceklerini söyledikleri an aslında Patrick'in de bu gerçeği kabullenmek istemesinin dışavurumuydu. Anlıyoruz ki aslında o da yıllardır süren bu aralıksız kovalamaca ve saplantıdan artık kurtulmak istiyor. Evlilik yüzüğünü hala taksa da, ailesinin anısını hala yaşatsa da aslında o da onların öldüğü ve asla bir daha hayatlarında olmayacağı gerçeğini kabul etmeye başlamış.


Ancak bölümün son sahnesinde Patrick bu iyileşme sürecini ansızın tahrip etmeye karar verip kolay yolu seçiyor ve kızının imgesini tekrar görebilmek için o halüsinatif çaydan içmeye başlıyor.

Aslında bağlamak istediğim nokta rüyalarımızda gördüğümüz kişiler aslında başka insanlar değil. Hepsi biziz ancak o sırada odaklandığımız kişilerin ağzından kimi zaman o konuyla ilgili isteklerimizi kimi zaman da eksiklik ve kırgınlıklarımızı yansıtıyorlar.

Mesela deli gibi aşık olduğunuz umutsuz aşkınızın rüyanızda size sizi sevdiğini söylemesi içinizdeki en büyük temennidir, aslında öyle olduğu için size malum olması değil. Ya da rüyanızdaki kişinin istekleri aslında sizin o kişiye karşı söylemek istedikleriniz olabilir. Sizden normal davranışınızdan tamamen zıt uçlarda talep ettiği şeyler tıpkı Patrick'in sanrısında olduğu gibi sizin de gerçek isteğiniz olabilir.


Gene ilişkilerden bir örnek, partnerinizin rüyanızda sizden ayrılacağını söylemesi sizin de ne kadar aksini isteseniz de ayrılık kavramını içinizde kabul ettiğinizin bir yansımasıdır.

Aslında rüyalarımız bize kendi iç sesimizden bile dürüst olabiliyorlar. Asla aklımıza gelmeyecek davranışlar, hisler hiçbir ket olmadan rüyalarımızda karşımıza çıkabiliyor. Sırf bu sebepten bile uyanınca ne kadar saçma gelirse gelsin rüyaların sırf bu yüzden bile kendimizle yüzleşmemiz için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

1 yorum: