9 Eylül 2012 Pazar

Dark Shadows

Hiçbir zaman Tim Burton sinemasını sevmedim, sevemedim. Çocukken de büyükken de Beetle Juice bana keyif vermedi, en "normal" filmi Big Fish bir süre sonra ağızda yapışan aşırı tatlandırıcılı parlak renkli kremalı bir pasta gibi gelmişti bana. Hani içindeki çocuk ölmüş falan filan ile gelmeyin bana The Chronicles of Narnia'da ağlamış insanım ben.


Batman ve Batman Returns'ü ayrı tutabilirim. Ama genel toplamda Nolan'ın dünyasını tercih ederim. (Son filmdeki New York çakması Gotham hariç)

Beyaz boyalar, enine şeritli çizgiler, yumuşak yürekli ucubeler, overactinge yönlendirilmiş oyuncularla, "karanlık masalsı atmosfer"; bana hitap etmiyor. Aslında masalsı atmosferli filmleri sevsem de, bizim masal anlayışımız farklı belli ki. Bir de Danny Elfman var, bu güzel kısım. Eh tabii bir de Johnny Depp.

Ah unuttum bir de Mars Attacks! var, izlediğim en eğlenceli filmi o olsa gerek; sırf kafası patlayan uzaylıları yeter. Star sık sık gösterirdi zamanında.


Neyse lafı dolandırmayalım, izlenecek bir şey kalmaması ile sonunda Dark Shadows'a sıra geldi. Fragmanı da  yukarıda saydığım faktörlerin rahatsız edecek kadar yoğun olmayacağını hissettirmişti.

Öncelikle Dark Shadows bir dönem filmi, 70'lerde geçiyor ve o dönemi seviyorsanız seyir açısından çok hoş sahneleri var. Özellikle Nights in White Satin eşliğindeki giriş çok güzeldi. Film, 1960'ların sonlarında yayınlanmış aynı isimli dizinin uyarlaması.


Bunun dışında Johnny Depp gibi bir adamı makyajla yumurta gibi yapmışlar, konuşma stili ve Alice Cooper ile -evet Alice Cooper var filmde, No More Mr. Nice Guy söylüyor hatta- muhabbetleri güzeldi. Zaten filmin önemli bir bölümü iki yüz yılı tabutta geçiren Barnabas Collins'in günümüz hayatta karşılaştıkları yeni şeylere gösterdiği tepkilerin parodisi üzerine kuruluydu. Ayrıca T-Rex ve Black Sabbath tınıları da duyuyoruz filmde.


Film genel olarak akıcıydı, fazla bir derinliği yoktu ve rahatça izleniyordu. Michelle Pfeiffer hala çok güzel ve zarif. Konuşma tarzı ve vurguları True Blood'daki Pam'i andırdı bana acaba benzer aksanlara mı sahipler, merak ettiğim bir konu.

Ve Eva Green. Bu filmde saplantılı ve kötü ruhlu aşık cadı Angelique Bouchard'ı oldukça başarılı canlandırmış. Sarışın hali de çekici ama bence koyu saçlı hali çok daha güzel.


Hikayenin temelinde saplantılı bir aşk hikayesi var, elde edemediği adamı vampire dönüştürüp sonsuz acı ile lanetleyen aşık bir cadının asırlarca dinmeyen kini ve intikam mücadelesini izliyoruz. Nitekim filmin en dramatik sahnesi de Angelique'e ait.

Ayrıca magazinsel açıdan bakarsak bu filmde Johnny DeppEva Green ile yakınlaşıp akabinde zaten sorunlar yaşadığı uzun yıllardır evli olduğu Vanessa Paradis ile boşanma kararı aldığı söyleniyordu.

Bir haftasonu gecesi için gayet güzel izlenebilir ama "sıkı" Tim Burton fanı iseniz sizi kesmeyebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder