Marduk tatile çıktı isimli yazımda da belirttiğim gibi Mayalar kendi ikonografilerinde 13 sayısı ile belirtilen "Kapanış" dönemine geçeceğimize inanıyorlar ve bunun bir sonraki çağ olan "Altın Çiçek" döneminin müjdelediğini düşünüyorlardı. Tekrarlamak gerekirse yıllardır özellikle de büyük bir heyecanla felaket senaryoları kurulan bu gün aslında onlar için güzel günlerin gelişini haber veren bir bayramdı.
Bu yüzden de Tarot'ta Büyük Arcana destesinin 13 numaralı kartı olan Ölüm (Death) kartını tanıtmak istiyorum. Anlatacağım konu Mayalar için "Kapanış", Hristiyanlıkta "İhanet" ve bir çok kültürde "Uğursuzluk" sembolü olup yolculuklarda bile koltuklara numarası verilmeyen sayının hikayesi aslında.
Ölüm // Death (13) |
Karalar giymesine karşın beyaz bir ata binmiştir. Mutlak dengeye ulaşmak için içimizdeki "siyah" ve "beyaz" rengi dengeleyip gerçek bir "gri" olmamız gerektiğini bize öğreten 7 numaralı Araba (The Chariot) kartındaki iki attan biridir aslında bu at.
Araba // The Chariot (7) |
Ölüm meleği özellikle monoteist gelenekte Kurukafa suretli ve tırpanlı bir adam olarak tasvir edilirken antik kültürlerde bunun tam tersi olarak yansıtılır. Mesela Antik Mısır'da ölenleri Batının Güzel Gülüşlü Hanım'ı karşılar ve bir sonraki hayata kişiyi ulaştıracak sınavda yol gösterici olur. *
Hathor & İsis suretinde II. Ramses'in eşi Nefertari |
Ancak bu ne kadar hoş görünürse görünsün elbette her dönüşüm, her "ölüm" korkutucudur; insanı zorlar, bildiği tüm gerçekleri yıkar ve uyanışı başlatır. Ve uyanış da asla kolayca olmayacaktır, tıpkı doğum sancıları gibi kimi zaman canımızı yakacak, kimi zaman bizi köşeye sıkıştıracak kimi zaman ne kadar yanlış olduğunu bilsek de daha kolay geleceği için bizi eski hatalarımızın güvenli görünen tuzaklı yollarına yönlendirecektir. Hatalar ve zaafların tutsağı olmanın kısır döngüsünü "Şeytan" kartını anlattığım yazıda tasvir etmiştim; dilerseniz buradan okuyabilirsiniz.
Peki heybetli Ölüm Meleğini kimler karşılıyor? El açmış adeta aman dileyen bir piskopos, ölüme kendini bırakmış diz çökmüş biçare bir kadın, ve korkusuzca hatta merakla onu izleyen küçük bir çocuk. Dikkatli bakarsanız Ölüm'ün atının altında kalıp ölmüş bir adamın olduğunu da görürsünüz.
Dediğim gibi bu bir fiziki son değildir, ancak atın altında kalan adam her döngü bitiminde bazı kişi ya da olayların kaçınılmaz olarak hayatımızdan gittiğini bize hatırlatır. Her dönüşüm değişiklikleri beraberinde getirir ve bu kartın anlattığı dönüşüm kahveyi orta şekerli yerine az şekerli içmek gibi bir karar değildir. Bu hayatımızı temelden etkileyen ve düşüncemizi sorgulayıp değiştirmemize sebep verecek bir mekanizmadır.
Ölüm meleği yani kaçınılmaz değişim karşımıza çıktığında nasıl tepki veririz? Belki ileride hayrımıza olacak bir değişiklik ama gelişi hiç de öyle değil. Öyle korkutucu ve öyle yenilikçi ki bize bir çok fedakarlık yapmamız gerektiğini söylüyor. Ve en önemlisi bu değişim sonunda biz gerçekten bu hikayedeki doğru şeyi yapıp mutlu olacak kişi miyiz en ufak bir ipucu vermiyor. At ağır adımlarla bize yaklaşırken atın önünden kaçabilenlerden mi yoksa o beyaz atın ya da meleğin tırpanının altında mı kalacağız en ufak bir fikrimiz dahi yok.
Yalnız ironiktir ama Ölüm'den en çok korkup kaçanlar ya da o biçare kadın gibi bir şey yapmadan kendini kaçınılmaz "son"a bırakanlar yorulup ya da pes edip atın altında kalırken; onu kartta gördüğümüz Ölüm'ü merakla bekleyen çocuk gibi karşılayanlar ise uzaktan korkutucu görünen kara bayrağın esintisi altında ferahlayacak ve resmin arkasında yavaş yavaş doğmakta olan altın sarısı Güneş'i göreceklerdir.
Piskopos aslında kartın dini dogmalara karşı bir eleştirisidir. Aslında Ölümle en çok barışık olması gereken ve sürekli insanları etki altında tutabilmek için Ölümden sonraki cezalardan bahsedenler o gün geldiğinde en korkan ve yalvaran olabilirler. İnsanlara dini ya da dünyevi ne olursa olsun her düşünce anlayış ve sevgiyle öğretilmelidir; emirle değil. Aksine inanıyor olabilirsiniz ama nefret ve itaatle yapılan hiçbir eylemin sonucu uzun vadede kalıcı ve yararlı olmayacaktır.
Yazının başında da belirttiğim gibi Mayaların inancına göre Dünya böyle bir dönemden geçmektedir, sürekli yarım bilimsel sözlü saçmalıkların arasına gizlenmiş korkunç felaketlerin eşiğinden değil. Ölüm görevini tamamlayıp geçtiğinde Güneş çoktan yükselmiş ve her yeri aydınlatmış olacaktır. Tıpkı Altın Çiçeğin açması gibi.
Boynunuzdan zincirleri çıkartıp gökyüzüne baktığınızda bayrak üzerinde gördüğünüz Beyaz Gül'ün aslında kalbinizde açtığını göreceksiniz. Boynunuzdaki izler belki asla tam olarak geçmeyecek ancak geçtiğiniz bu büyük iç savaşın gururlu hatıraları olarak sizinle var olmaya devam edecek; ve ne zaman onları görürseniz döngüyü aşmak için sahip olduğunuz ve kullandığınız gücün büyüklüğünün şarkısını size tekrar tekrar söyleyecek.
Ve tıpkı ölüp küllerinden tekrar doğan Anka kuşu gibi siz de yeniden ve "gerçekten" nefes alacaksınız.
Ancak unutmayın ki: "Her parlayan altın değildir. Bir bakarsın, gümüş altından daha kıymetlidir." **
* Batının Hanımı Antik Mısır mitolojisinde aşk tanrıçası Hathor (Hethert) ya da büyünün tanrıçası İsis (Aset) ile özdeşleştirilmiştir.
** Bir Antik Mısır sözü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder