İlk başta izlerken biraz sıkıldım. Ağır tempoya gelemem doğruya doğru.
Ama ikinci yarıda esasen de filmden bittikten sonra görüntüler aklımda kaldı. Düşünmeye başladım.
Life of Pi "az insan" içeren bir film. Hikayenin çoğunda baş karakterimiz Pi ve Richard Parker isimli bir kaplanla birlikteyiz.
Olağanüstü görüntüler izliyorsunuz. Özellikle gece sahneleri muhteşem.
Sonunda Pi'nin dediği gibi istediğiniz öyküyü seçebilirsiniz; ancak bu o kadar da önemli değil. Kaplan tanrı da olabilir, Pi'nin yansıması da.
Bir kazazedenin hayatta kalma mücadelesinden fazlası var Life of Pi'de. Bazen hayat da bir gemi kazasına benzeyebilir. Her şeyinizi kaybettiğinizi düşünebilirsiniz. Açık denizde hiçbir umut olmadan bir sonraki gün için yaşarsınız.
Ve karaya ulaştığınızda hayat devam eder. Bu mücadele epik bir hikaye olabilir aslında gerçeğin ta kendisi de.
Tüm heybetiyle ekranı dolduran Richard Parker -kaplan- bile bazen tüm gücünü yitirebiliyor ve o koskoca gövdesi erirken bir kedi kadar küçük ve sokulgan olabiliyor. Orada onu da hayatta tutan Pi oluyor. Ne kadar ondan "zayıf" görünse de, besin zincirinde onun için bir alt basamak olsa da.
Veda sahnesi. Bir tarafım benim de Pi gibi Richard Parker'ın gitmeden ona son kez bakmasını ya da yanına gelip başını sürtmesini istedi. Ama gerçekte olması gereken oldu. Parker "görevi" bitince ait olduğu yere döndü: Ormana. Veda bile etmeden.
Bazen vedalar böyle olmalı. Sessizce ve hiçbir şeysiz.
Film insana garip bir huzur veriyor, izlemenizi tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder