Starz boş durmadı ve Cumartesi gününe Da Vinci’s Demons’ı yayınlamaya başladı. Çok da iyi etti, uzun zamandır bir dizinin konusu bu kadar ilgimi çekmemişti. Dizi her daim beyaz saçlı kel kafalı olarak çizimlerde gördüğümüz büyük deha Leonardo Da Vinci’nin gençliğinde geçiyor. Üstelik Da Vinci burada deri ceketli bıçkın bir delikanlı. Şanzelize kafeye koysan sırıtmaz.
Hikaye oldukça zengin, Da Vinci’nin yükselişi ve kimi zaman Sherockvari polisiye arayışları; Mediciler ve Vatikan mücadelesi, son olarak da biraz okült sos. Da Vinci bir yandan Türk isimli bir karakterin de üye olduğu bir tarikatın Book of Leaves isimli kitabın peşinde. (Araştırdığımda gerçekte böyle bir eser bulamadım, eğer varsa bilgilendirirseniz sevinirim. Ama şimdilik kurgu olduğunu farz ediyorum.)
Mekan tasarımları ve kıyafetler harikulade. Özellikle asil kadınların giysilerine baktıkça iç çekmemek elde değil.
Ve müzikler. Daha jeneriği ilk kez izlediğimde müzik çok hoşuma gitmişti. Meğerse altında Battlestar Galactica’nın muhteşem soundtracklerinin bestecisi Bear McCreary varmış. Bir bu, bir de Max Richter; ikisinin de büyük bütçeli prodüksiyonların müziklerini yapmasını ve ödüllere boğulmasını istiyorum, İner Misin Çıkar Mısın’da dua okuyarak bekleyen teyzevari duygular içindeyim onlara karşı.
Bu da dizinin bayıldığım jenerik müziği:
Ayrıca dinsel açıdan da sert iddiaları var, o dönemli Papa Sixtus’un oğlancı olduğu iddiası bundan biri. Oyuncular ve yapımcılar hala sağ, artık Vatikan aforoz işine de pek girmiyor; belli ki aforozun popülariteyi arttığını keşfettiler.
Velhasıl dönem dizilerini seviyorsanız kaçırmayın derim, umarım tutar da birkaç sezon izleriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder