Battlestar Galactica, açık ara hayatımda en sevdiğim görsel sanat ürünlerinden biri. En sevdiğim dizi demek gerçekten hafif kalıyor.
Bunun için sayısız sebep sayabilirim aslında. Muhteşem oyunculuklar, dizide aslında bir başrolün olmaması; yardımcı görünen karakterlerin bile hikayede çok önemli rollere sahip olması, öyle ki bir süre sonra o karakterlere empati kurabilmemiz, adeta gerçekten yaşanıyormuş gibi yaptıklarına sevinmemiz ya da kızmamız; her çağ ve her koşulda insanın doğasının değişmezliğini yansıtması ve bunu yaparken mitoloji, tarih, psikoloji ve bilimkurguyu muhteşem bir şekilde birleştirmesi ve pek tabii olağanüstü diziye özel bestelenen Bear McCreary imzalı müzikleri ilk aklıma gelenler.
Galactica'nın en güzel yanlarından biri griliğidir. Karakterlerimiz asla bembeyaz ya da simsiyah değildirler. Hepsinin hataları, zaafları ve kahramanlıkları vardır. Bundan ötürü de nefes alır, hissettirir.
O halde başlayalım:
1. Exodus: Part 2 / 20 Ekim 2006 - Sezon 3
Aslında birinciyi seçmek en kolayıydı. Bu bölüm bence açık ara BSG tarihinin en iyisi. 45 dakikaya inanılmaz bir kurtarma hikayesi, sayısız dram, sevinç, mücadele ve unutulmaz bir intihar dalışı sahnesini sığdırıyor.
İşgal altındaki New Caprica'dan kaçış; daha bölümün başında Saul Tigh'ın hayatında en sevdiği ve nefret ettiği şey olan karısıyla yaşadığı acı sonla sarsılıyoruz. Starbuck'ın Leobenle yüzleşmesi, direnişin amansız mücadelesi, Galactica'nın o inanılmaz dikey sıçrayışı, D'anna'nın "kaderi" ile buluşması ve tabii ki tüm umutlar tükenmişken beliren Pegasus'un unutulmaz son manevrası. Gemi Basestarlara doğru son kez uçarken o müthiş müzikle etkilenmemek mümkün mü?
Ve herşey biter, sayısız kayba rağmen işgalden halk kurtulmuş ve o an için "mutlu son"a ulaşılmışken iki kareye tanık oluruz: Starbuck tam hayatının "anlamına" kavuşmuş haldeyken -öz kızı sandığı Kacey- bunun Leoben'in bir başka akıl oyunu çıkması ve "çocuğunu" ve herşeyini kaybetmesi ve Saul Tigh'ın "Herkesi kurtaramadım" diyerek Adama'ya sarılıp ağlaması. Ne denebilir ki, gerçekten unutulmaz bir bölüm.
William Adama: You did it. You brought 'em home.
Colonel Tigh: Not all of them.
Soundtrack: Storming New Caprica & Refugees Return
2. Unfinished Business / 1 Aralık 2006 - Sezon 3
Bölüm çok basit ve çok zor bir soruya cevap veriyor: Aşk nedir?
Cevap müthiş bir boks maçı metaforuyla geliyor. Aşk bir ringdeki mücadeledir. Karşılıklı ne yapmış olursan ol, ne kadar hata ve acı yaşarsan yaşa gene o ringe çıkıp hem hasmının ağzını kırmaya devam etmek hem de en sonunda gücün tükenince ona sarılıp "Özledim" demektir.
Bunun yanında diğer maçlarda da New Caprica'da yaşanan pek çok olaya tanık oluyoruz. William Adama'nın ringe çıkması ve Galen Tyrol'den dayak yedikten sonra yüzü kanlar içinde verdiği mesaj da ayrıca etkileyici bir sahne. Gene de Kara'ın Lee'ye yaptığı acı "sürpriz" bu bölümdeki en çarpıcı an, o kesin.
Kara Thrace: I missed you.
Lee Adama: I missed you, too.
Soundtrack: Violence & Variations
3. Crossroads: Part 2 / 25 Mayıs 2007 - Sezon 3
Gerçekten BSG'nin 3. sezonu bir başka. Filler bölüm çok az ve gerçekten neredeyse her bölümü ayrı bir özel. Nitekim ilk ilk üçü de üçüncü sezon bölümleri oluşturdu. Ama şu bölüme bakarsanız haksız mıyım?
Uzun süredir beklediğimiz Final Five gizemi bu bölümde çözülüyor. Uyuyan "eski" cylonları uyandıran şeyin müzik olması -hem de ne müzik- zaten müthiş bir detay. (Hem de ne müzik! Dizinin son anına bile damgasını vuracak nitekim) Son beşlinin dört üyesinin toplanmasından sonra kimlikleri hakkında şüphe içinde olmalarına karşın Saul Tigh'ın insanların tarafında savaşacağına dair müthiş konuşması yeter zaten. (Bu diziyi çok sevme sebeplerimden biri bu, dizide en zayıf ve duygusal karakterlerden biri olmasına karşın Tigh kimi zaman en cesur ve doğru eylemlerde de bulunabilmiş bir adamdı)
Lee Adama'nın "gerçek gücünü "lk kez ortaya koyduğu Baltar savunması da bilimkurgu tarihine geçecek güzellikte bir tiraddı. Ve son olarak gerçek amacını sonunda bulup kaybolan Kara Thrace'in "All along the Watchtower" ile dönüşü, ve Lee'ye söylediği ilk sözler, Dünya'ya zoom; of be ne andı hakikaten!
Kara Thrace: “Hello, Lee. It's really me. It's okay. I've been to earth and I'm going to take us there."
Soundtrack: Heeding the Call & All Along the Watchtower
4. Kobol Last Gleaming: Part 1& 2 / 17-24 Ocak 2005 - Sezon 1
İlk sezon finali. Zaten BSG sezon finalleri her daim çarpıcıdır. Ancak şaşırma hissi derseniz ilk sezondaki acı "sürpriz"i geçen bir an yok benim için. Uzun süredir kim olduğunu bilmeyen ve akıl sağlığını kaybeden Boomer'ın sonunda gerçeği öğrenmesi; ve görevini başarıyla tamamladıktan sonra Adama'nın yanına gittiğinde birden programı gereği onu göğsünden vurması gerçekten şok edici bir sahne. CIC'de kanlar içinde yatan Adama görüntüsü hepimizin yüreğini sızlatmıştır.
Boomer karakteri malum dizideki en bela cylonlardan biri. 8'lerden ayrı oy kullanıp iç savaş çıkartması dahi buna örnek. Ama esasen kendisi tek arzusu aşık olduğu Galen Tyrol ile (aslında kan çekmiş ama o sıra kimse gerçeği bilmiyordu) mutlu dünyevi bir hayat yaşamak olan bir kadındı, bu da bir gerçek. En nihayetinde uyuyan ölümcül bir ajan olması ve tabii sonrasında yaşanan olaylarla kişiliğinin değişmesi ve yaptıkları; finalde onu neredeyse nefret edilen bir karaktere dönüştürüyor.
Odak tek Boomer ve Adama değil; antik gezegen Kobol'u görüyoruz ve meşhur opera binasındaki görüntü ve kehanetleri de ilk kez duyuyoruz. Yaratılan mistik atmosfer de ayrıca etkileyici. Starbuck Roslin'in kehanetine inanmış ve Caprica'da Apollo'nun okunu alma peşinde. Ancak rolleri değiştirdiklerine bu sefer Roslin'in Starbuck'a inanmaması ve hatta onu öldürmeye çalışması bu kadını neden asla sevmediğimin bir kanıtı daha oluyor.
Soundtrack: Kobol's Last Gleaming
5. Revelations / 13 Haziran 2008 - Sezon 4
Sırf sizi de tıpkı karakterler gibi derin bir sessizliğe büründüren son kareleri bile yeterli bu bölümü listeye almam için. Tüm hikayenin temelini oluşturan Dünya'yı bulma hikayesi bu bölüm "nihayete" eriyor. Ve dünya hiç de hayal ettiğimiz bir yer değil. Binlerce yıl önce nükleer savaşla harap olmuş ölü bir gezegen.
Öncesinde de tansiyonu çok yüksek olaylar karşımıza çıkıyor. Ölümden dönen Starbuck'ın gizemli viperından gelen sinyal Galen ve Sam'in son ana kadar bu sinyali bulmak için uğraşmaları. Ancak Cylonlar ve İnsanlar arasındaki gerginlik savaşa doğru gidince Saul Tigh'in cylon olduğu gerçeğini itiraf edip kendini yem olarak kullanmasını Adama'dan istemesi zaten başlı başlına bu ikili tarihinde bir dönüm noktası. Artık yaşadığı olaylar sonucunda kontrolü kaybeden Adama'nın oğlunun kollarında ağlayışı ayrıca iç burkan bir sahne.
Lee Adama'nın da ilk kez gerçek bir lider olduğu bölüm de bence bu. Baltar'ın mahkemesinden gerçekleştirdiği kişisel gelişimin sonucunu görüyoruz. İnsan-Cylon ateşkesinin mimarı oluyor kontrollü ve yapıcı tavırlarıyla. Derken o gizemli sinyalin bulunuşu veee mutlu son... Değil.
Laura Roslin: "Earth..."
6. The Oath / Blood on Scales / 30 Ocak & 6 Şubat 2009 - Sezon 4
İnanılmaz yüksek tempolu bir ikili bölüm. Cylonlarla ittirak yapan Adama ve Roslin'i onaylamayan idealist Gaeta Tom Zarek ile birleşir ve darbe yapmaya karar verir. Ancak Zarek'te Gaeta'nın idealizmi ne de cesareti vardır. Ancak kim suçlu derseniz, gerçekten cevap vermek imkansız. Sadece şu kesin ki Zarek özgürlük kısvesi altında kan dökmeye ve sözde eşitlik adı altına konuşurken diktayı herkesten çok seven bir karakterdi. Şahsen Helo'nun duruşunu bin kere yeğlerim.
Quorum of Twelve'in katledilmesi, isyan sırasında askeriyenin ikiye bölünüşü; Galen ile darbe ekibindeki arkadaşının müthiş diyalogları, Starbuck'ın sinek gibi adam vurduğu sahneler ve Lee ile tekrar "takım" olması ilk aklıma gelen çarpıcı kareler.
Ancak asıl elbette unutulmaz olan Cylon Baseship'te bulunan Roslin'in Adama ve Tigh'ın sahte ölüm haberlerini aldıktan sonraki müthiş meydan okuması (kadına sempati duyduğum nadir anlardan biriydi bu kesinlikle, çok etkileyici), pek tabii Adama ve Tigh'ın omuz omuza çarpışması (hangimiz duygulanmadık gaza gelmedik o sahnede); son olarak pek tabii Zarek ve Gaeta'nın idamı. Ve sonunda "kaşıntı geçti".
William Adama: "It's been an honor to serve with you, my friend."
7. Dirty Hands / 25 Şubat 2007 - Sezon 3
Açıkça söylemem gerekir ki yedinci sırada olmasına karşın benim için "gönüllerin birincisi" olan bölüm bu. Hayatımda bu kadar gaza geldiğim çok az şey izlemişimdir. Yakıt gemisinde çok ağır koşullarda çalışan işçiler arasında huzursuzluk başlayınca gene onların arasından gelen Galen Tyrol "yatıştırıcı" olarak gönderilir. Ancak koşullar iyileşmez aksine onların tüm talepleri de savaş gerekçesiyle reddedilir.
Ve sonunda Galen Adama'nın elçisi olmayı bırakıp grevin lideri olur. Sırf şalteri indirip grev ilan ettiği an bile zaten kafanızın içini bir Manowar konserine çevirmeye yeterli. (Cidden hayatımda izleyip de en gaza geldiğim şeylerden biri olabilir bu) Bu arada dikkatini çekmiştir Caprica'da direniş ekibi olsun, burada Galen olsun - Caprica'da da sendikanın başındaydı nitekim- insanlar içinde direnişleri örgütleyenler de hep Final Five üyeleri oluyor.
Bölümün sonunda yönetim de onların taleplerini dinleyip yapıcı tavır takınsalar da gönül isterdi ki bu bölüm çiftli olsun, isyan hemen bitmesin ve sınıf ayrımı işini biraz daha deşelim. Unutmamak lazım ki "hain" Baltar'ın da çiftçi kökeni ve yazdığı kitap da önemli bir tetik oluyor. Ki dizide zaten belli kolonilerin daha "elit" ve "güçlü" olduğunu; belli kolonilerin ise fakir ve kendi tabularına sığınmış halde olduğunu görüyoruz. Meslekler arası dağılımlarda bile aslında hangi gezegenden geldiğiniz önem taşıyor. Tıpkı maalesef gerçek hayatta olduğu gibi.
Galen Tyrol: "This Plant is offline. We're on strike!"
Soundtrack: Dirty Hands
8. 33 / 1 Ocak 2005 - Sezon 1
İlk sezonun ilk bölümü. Psikolojik açıdan çok zorlayıcı bir hikaye. 33 dakikada bir Cylonlar tarafından pusuya düşürülen filo 237 sıçramadan beri uyumadan hayatta kalmaya çalışıyor. Herkes çok uykusuz, çok yorgun, çok korkulu ve tam anlamıyla "uyursan ölürsün" durumundayız.
Bir kaç gün önce sıcak yataklarında hayatına devam eden insanların birden en ağır koşullara nasıl adapte olduğunu -olamadığını- çarpıcı bir şekilde yansıtmasıyla önemli bir bölüm olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Cylon tehdidi ve paranoyası yüzünden içinde binden fazla sivilin olduğu Olympic Carrier gemisinin yok edilişi de önemli bir konu. Bir Cylon yemi gibi görünen bu geminin kaderine Adamalar karar veriyor - yok ediliş- ve malum asla o geminin içinde ne olduğunu bilemeyecekler. Çoktan Cylonlar tarafından sivilleri öldürülmüş boş bir gemi mi? Yoksa kendi savunucuları tarafından katledilen insanlar mı?
9. Sometimes A Great Notion / 16 Ocak 2009 - Sezon 4
Revelations sonrası aylarca beklemiştik ve arkadaşımın evinde neredeyse maç izler gibi izlemiştim bu bölümü. O gün evde olanlar bölüm ilerledikçe nasıl kafayı yediğimi hatırlar. (Sonradan bir tanesi de BSG sever oldu zaten) Kafayı yemekte haklıydım çünkü en başta teorilerimin bir kısmı doğru çıkmıştı. 0:) Asıl önemlisi On Üçüncü koloni hakkında çarpıcı bilgiler alıyor, ayrıca Final Five'ın geçmişlerinden kesitlere tanık oluyorduk. Bitti mi tabii ki bitmedi!
Starbuck'ın kendi cesedini bulması ve hikayenin başından beri yanında olan Leoben'in bile ondan kaçması, Dualla'nın en realist filmde bile zor görülecek anilikte gerçekleşen intiharı, On Üçüncü Koloninin Cylon çıkması, halkın kurtarıcısı olarak "görevinde" başarısız olup tüm inancını kaybeden Roslin ve bölümün son sahnelerinde Final Five'ın son üyesiyle tanışmamız. Ve tabii ki tüm kontrolünü kaybeden Adama ile Tigh'ın müthiş diyalogu. (Bu ikili her daim şiir gibi oynadı zaten, öyle ki oynadı derken bile ayıp ediyormuşum gibi hissediyorum) Daha ne olsun ki... Gene de Ellen Tigh benim için bir düş kırıklığıydı.
Döngü konusunda da son derece dramatik bir hikaye ile karşılaşıyoruz. İnsanların yol gösterici olarak bellediği efsanevi On Üçüncü Koloni Kobol'da üretilip bağımsızlığı seçen Cylon halkı. Ancak onların sonunu da kendi Centurionları getiriyor. Bu da hikayenin meşhur mottosu "All has happened before, it will happen again" ile örtüşüyor. Nitekim dizi finalinde umutlu bir diyalog geçse de robot görselleri ve orijinal All Along the Watchtower ile piyango size de çıkabilir mesajını vermeden de durmamıştı Ronald D. Moore. Haklı da. Boşuna Asimovlar yazmadı, ya da Terminatörler çekilmedi bana göre. Konuya dönüp genel toplamda bakarsak BSG'nin en sürprizlerle dolu ve izlemekten en keyif aldığım bölümlerinden biri.
Saul Tigh: "Ellen, you are the fifth!"
10. Lay Down Your Burdens: Part 2 / 10 Mart 2006 - Sezon 2
Devam ediyoruz. BSG'nin aştığı noktalardan biri de sezon finalleri. Bu sefer de ikinci sezonun sonundayız. Roslin ve Baltar arasında geçen seçim mücadelesi Adama'nın idealistliği ile birleşince Baltar On İki Koloni Başkanı olur. Üstelik kendisinin dahi yaşanamayacağını düşündüğü bir gezegende yerleşik hayat vaadi vererek.
Seçim döneminde geçen süreç tüm ümitleri tükenen insanları küçük vaatlerle bile nasıl kendi amacınıza hizmet ettirebileceğinizi çok iyi anlatıyor. Tüm filo New Caprica denen gezegene yerleşiyor büyük hayallerle: Yerleşik, kovalamacasız ve mutlu bir hayat. Ve her şey umutlu bir şekilde başlamışken Baltar'In sevgili Six'ine "aşkının kanıtı" olarak bir atom bombası göndermiş olmasından ötürü hem binlerce insanın ölümüne gene vesile oluyor ve üstelik Cylonlar gezegeni işgal ediyor. Tokat gibi bir final.
Gaius Baltar: "On behalf of the people of the Twelve Colonies, I surrender.
Soundtrack: One Year Later
Mansiyon: Daybreak: Part II / 20 Mayıs 2009 - Sezon 4
Ve efsanenin son bölümü. Tamam tam da hayal ettiğim bir finalle bitmedi BSG. Starbuck'ın "puf" diye kaybolması, "Melek" muhabbetleri maalesef her müthiş bilimkurgunun en sonunda mistizme bağlanması lanetinin bir parçasıydı.
Gene de her şeye rağmen finali de bu yazıya dahil etmek istiyorum, sırf bir kaç sahnesi bile bunun için yeterli zira. Opera House vizyonu beklediğimizden çok "sade" bir olayı anlatıyordu, hoşuma gitmişti. "Frakkin' Music"in aslında herşeyi anahtarı olması, son kör sıçrama... Ve Dünya.
Diziyi neden bu kadar sevdiğimizi anlatmak içi sırf Adama ve Roslin'in son sahneleri bile yeterli aslında. İnanılmaz müzik eşliğinde Roslin'in dünyaya son bakışı ve Adama'nın sevdiği kadına son sözleri. Kara Thrace ile Lee Adama'nın son konuşması. (İnsan Tigh ile Adama'yı da vedalaştırır orası olmadı işte) Derken müthiş son dakikalar: Günümüz dünyası ve her şeyin kilidi olan müziğin "orijinali". Jimi Hendrix'in insan olmadığını zaten biliyorduk.
Number Six: "Let a complex systemrepeat itself long enough, eventually something surprising might occur."
Soundtrack: Kara's Coordinates & So Much Life
Düşündüm de bazı arkadaşlarım diziye yeni başlıyorlar, gerçekten süper bir his. Sevgili Galactica yazımın sonuna gelirken sana "Yerine Sevemem" isimli parçayı armağan ediyor ve diyorum ki:
"SO SAY WE ALL!"
Muhtemelen hayatımda izlediğim en güzel şey bu dizi olarak kalacak. Şu yazıyı okuyunca yine depreştim, baştan izlemek istedim. "Açlığımı" soundtracklerle bastırıyorum şimdilik. Fazlasıyla tok tuttuklarını da söylemem lazım, Bear McCreary bir dahi.
YanıtlaSilNe zaman Battlestar Galactica'yı izlemiş, anlamış ve sevmiş birini görsem başının üstünde konfeti patlatasım gelir. Selam olsun sana Aurora.
Teşekkürler Muffliatoo, umarım en kısa zamanda tekrar bir tur atarsın; zira bölümleri bilsen dahi her izleyiş insana yeni bir bakış açısı ve detaylar sunuyor, özellikle ikinci izleyişimde büyük resmi daha net görebilmiştim. Selamlar.
YanıtlaSilDoğru söylüyorsun, zaten ben de bir kere daha izlersem bu 3. olacak. Hem dediğin gibi büyük resmi, hem de önceki izleyişlerimde kendimi olaylara kaptırırken gözden kaçırmış olabileceğim küçük detayları görmek ayrı bir keyif verecek. İyi akşamlar.
YanıtlaSilMerhaba, depreşen BSG duygularımla geçmiş yorumları, okuyup müziklerini dinliyordum. Tesadüfen denk geldim, çok güzel bir derleme olmuş. Hayatımda bunun yerini tutabilecek bir başka eser olabilir mi bilemiyorum.
YanıtlaSil