7 Eylül 2012 Cuma

Düne Yetişmek

Çok sevdiğim bir söz vardır, zamanın akışına müdahale edememek adına: "Zaman hızlı akıp giden bir nehirse sen de sadece bunun içinde sürüklenen bir çakıl taşı olabilirsin; akışı değiştiremezsin."

Buradan kaderci bir yaklaşıma gitmeyi düşünmemek lazım. Bu yüzden cümlenin başına "Geçen" kelimesini ekledim. Geçen zaman için sulara bakmaktan başka bir yol yok. Ancak bazen biz geride kalan sularda boğulmayı bazen de adeta orayı önce düşünsel bir bataklığa çevirip sonra orada saplanmayı tercih ediyoruz.

Neden boğuluyoruz peki geçmişin sularında? Bazen sular bir ayna misali aks oluştururken biz kendi yansımamızı hayranlıkla seyre dalmış oluyoruz. Oysa ki nehir akmaya devam ediyor ve parıltılı bir ayna gibi görünen sular aslında çamurlanmaya başlamış bir yanılsamaya dönüşüyor.



Ancak Narcissus gibi ne kadar hatalı olduğunu bilsek de bazen yansımanın (yanılsama?) büyüsüne kapılıp kendi gerçekliğimizde doğru olduğunu inandıklarımıza saplanıyoruz. Aslında bu da haksız bir davranış değil, zira tanıdık bir yansımayı kontrol etmek çok daha bilindik ve kolayken durmadan akan nehre kendini bırakıp bilinmeyene sürüklenmek hiç kolay değil, hem de çok daha fazla cesaret istiyor.

Sudaki yansıma bazen bir ayna olur, bazen bir müzik notası bazen de bir insanın siması. Aslında orada hepsi bir araçtır kendimizle konuşmak için. Belki kendimize bile söyleyemediklerimizi duymak için bir yol denemesi, belki de anlaşılma hissi.



İnsanın en büyük itici güçlerinden biri anlaşıldığını hissetmesidir. Çünkü insan doğası gereği hem kendini herkesten farklı hem de bir o kadar aynı görür.

Bir an gelir bu yansımalardan (ya da yanılsamalardan, aslında çok ince bir fark var iki kavram arasında) birinde aslında şablonu giden akışın hiç de kendini inandırdığı kadar kusursuz olmadığını görme vakti gelir insan için. Nehrin gerisine doğru yürümeye başlar, oysa ki gittiği yolun izleri bile kaybolmaya başlamıştır. Bir hata bulur, bir tane daha, derken bir tane daha. Başka yollar görür, başka seçimler. Eğer bir şansı daha olsaydı ne yapacağını düşünür.


Düne yetişmek ister, eğer o şansı olsaydı her şeyin farklı olacağına inanma arzusuyla.

Oysa ki düne yetişilmez, ve zaman beklemez.

Aynadaki gerçek aksi görene dek de nehir gerçekten akmaya devam etmez.

Başarı ya da ihtişam olduğunu sandığı şeylerin aslında hataların saklanması için dövülen zırhlar olduğunu fark etmek durgun sulardan kurtulmanın ilk yoludur aslında. Çünkü o metal ve zarif süsler giderek suda daha çok batacaktır.

Boğulmayı reddeden bir süre sonra o ağırlıkla yaşamayı öğrenir, giderek daha da ağırlaşan bir yükle. Suda dengede kalabilmek için yeni numaralar keşfeder, her biri bir öncekinden daha karmaşık ve tehlikeli. Ancak bir süre sonra ruhen özgürlüğün hafifliğini unutur, görünce de hatırlamak istemez. Oysa ki yola koyulmak için atması gereken ilk adım bellidir.

Ve eğer gerçekten yoluna devam ederse önünde sayısız yol ve coşkun akan suların olduğunu görür.

Belki ileride boğulacak, belki ileride hep hayalini kurduğu ağaç eve kavuşacaktır ama sahte tanrılarımızı yok etmediğimiz sürece gözlerimiz de mühürlü kalacak.

Ve yok etmeye önce kendi yansımamızdan başlamak gerekir, yeniden yaratmak için.

Tekrar doğduğumuzda aslında gerçekten yaşamamış olduğumuzu anlamak için.


Müzik:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder