28 Mayıs 2014 Çarşamba

X-Men: Days of Future Past

Yazmayalı neredeyse bir sene olmuş; yeni iş, yeni ev, evlilik derken burası terkedilmiş western filmi kasabasına dönmüş. Arnold'un dediği gibi: "I'm back"

Geçen sene son yazım pek sevgili Marvel külliyatından The Wolverine hakkında. Son yazı bir fiyasko hakkında olsa bu sefer şöyle doya doya kendimden geçerek izlediğim bir Marvel filminden bahsetmek güzel.

Bundan sonrası full spoiler, resim falan da koyuyorum ama filmi izlemediyseniz kesinlikle uzak durun, aşağıya gözünüz kaymasın.


Öncelikle çok açık ve net en iyi X-Men filmi bu. Adeta bir X-Men patch dosyası. Özellikle X3 yüzünden patır patır ölen karakterleri, sapıtan konuları çok iyi toparlıyor. -Jean Grey, Cyclops hatta ve hatta Profesor X'i bile öldürmüşlerdi. Birkaç tane daha Savulun Wolverine Geliyor filmiyle nereye kadar?

Neyse X-Men: First Class malumunuz gayet eli yüzü düzgün, bizleri müthiş etkileyici genç Magneto ve Charles Xavier ile tanıştıran ek olarak da on numara soundtrackli bir yapım oldu. Sırf Rage and Serenity sahnesini n kere izlemişimdir. Days of Future Past ise resmen görüyor, arttıyorum diyor.

Filmi kare kare anlatmayacağım ama gelecekte sırf Mystique'in bir kararı sonucunda başlayan olaylar zinciri en sonunda mutantların ve ona yardım eden insanların acımasızca yok edildiği pek karanlık post-apocalyptic bir dünyaya varıyor. Gelecek tasvirleri gayet güzeldi, ayrıca o sentineller de pek sevimsiz, pek tehlikeli. Daha girişteki savunma sahnesinde affallıyorsunuz.


Gelecekte öne çıkan mutantlardan biri Blink. Esas adamımız Wolverine Shadowcat sayesinde zihnen geçmişe yolculuk yapıyor ve olayların gerçekleşeceği 1973'e dönüyor.

Burada acıların çocuğu Charles "Leave me alone" Xavier, Hulkvari takılan Beast ve en cool haliyle Magneto'yu görüyoruz. Jennifer Lawrance'dan pek haz etmesem de ilk filmde daha olgunlaşmamış kafası karışık bir kızken bu sefer kendinden emin ve çatır çutur çinli inanılmaz lastik kız tadında dövüş stiliyle şahane bir Mystique oluyor.

Geçmiş dönemin asıl yıldızı ise sırf o 10 dakikalık bölümüyle gönlümüze taht kuran Quicksilver oldu. Müthiş eğlenceli. Mutfak sahnesi ise tekrar tekrar izlenir.


Mutant düşmanı Trask Industries'in başında ise Game of Thrones'tan pek sevdiğimiz Tyrion reyizi canlandıran Peter Dinklage'ın oynadığı Dr. Bolivar Trask var. Mystique'in adaptasyon yeteneğini alıp gelecekte tüm mutantların başına bela olacak sentinelleri geliştirmek istiyor. Her zamanki gibi çok iyi ama ben onu delikanlı haliyle tercih ederim.

Bu filmde Magneto'nun dahiyane planları ile hırslı mallıkları birbirine karışsa da Xavier'e herkesi kesip biçerlerken sen neredeydin neden sadece :((( yapıp ağlamak dışında bir şey yapmadın diye posta koyması gayet yerindeydi.

Ayrıca Stryker ibişini de ara ara görüyoruz, zaten filmin sonunda Wolverine'i bulunca o Erol Taş sırıtışından herşey ortada. Malumunuz geçmişe döndüğünde Wolvi'nin daha adamantium bir iskeleti yoktu.

Soluksuz geçen bir ilk yarıdan sonra gene soluksuz bir ikinci yarı izliyoruz. Bir saniye bile sıkıldığımı hatırlamıyorum.


Filmin sonlarına doğru geçmiş ve geleceğin çapraz kurguda ilerleyişi harika Ancak bir son 10-15 dakika var ki filmi ele geçirdiğimde kesin tekrar tekrar izlenecek.

Geçmişte pek sevgili X-Men'lerimiz sentineller tarafından patır patır öldürülürken, Storm'un biçilmesi, Blink'in ölümü, ve en son sahnede Profesor X, Magneto, Wolverine ekibine ateş püskürtmeye hazırlanan Sentineller derken Mystique doğru seçimi yapıyor ve hop, gelecek değişti. Aslında sadece gelecek değil pek çok olay da.


Zaman değiştikten sonra Wolverine'in Xavier'ın okulunda gezmeye başladığı sahne herhalde X evreninin en duygusal anlarından biri. Sapasağlam tüm mutantları tek tek görüşü, herkesin mutlu mesut hayatına devam etmesi derken içimden bir ses pek tabii ya Jean dönerse yok yok umutlanma diye dürtmeye başladı. En son aynı gaz ve düş kırıklığını Star Wars Episode 3'te Qui Gon için yaşamıştım. (Scriptlerde bile vardı oysa, ama Liam Neeson ayağını kırınca oynamamış)

Ve sonunda kamera uzaktan kırmızı saçları gösterdi yok kesin ters köşedir derken bir bakıyoruz ki Jean Grey is back! Sevinçten resmen tepindim koltuğumda. Ve pek tabii ki Cyclops da geri dönüyor, sevindim mi, kesinlikle!. Wolverine muhtemelen bir nevi taşıdığı yükten kurtulup ilk kez Jean'e bu kadar mutlulukla "Seni uzaktan sevmek sevmelerin en güzeli" diyor içinden. Cyclops'a şefkatli bakışlar attığı an da çok eğlenceliydi.

Ve tabii ki Profesor X de ofisinde tüm karizmasıyla oturuyor. Mutlu son dediğin böyle olur!


Şahane bir finalle tüm seri derlenip toparlanıp, seyirciyi de mutlu edip bizi bir sonraki filme hazır hale getiriyor Bryan Singer. Jenerikler sonrasında ise bir sonraki 2016'da gösterime girecek olan X Men: Apocalypse ile ilgili kısa bir bölüm görüyoruz. İşin özü: Piramitleri Apocalypse yapmış.

Zaten buraya kadar okuduysanız gidin görün dememin bir anlamı yok ancak son temennim de artık bari bu filmde doğru dürüst Gambit'i görelim ya. Fox'un özel bir garezi mi var bilmiyorum ama bu kadar ikonik bir karaktere yer vermemek cidden çok anlamsız. Bir filmde daha Wolverine başrol olursa bayılabilirim artık.

Özetle, on puan on puan on puan kırk puanla şampiyon; IMDB'de de bastım onu.