15 Ekim 2012 Pazartesi

Red Bull Stratos & Felix Baumgartner

Tüm aksiyon filmlerini geçin dün gece hakikaten son yıllarda görebileceğim en heyecanlı şeylerden birine tanık  oldum, hatta bunun çok ötesi tarihi bir ana. Felix Baumgartner dün gece yaklaşık 39 kilometreden aşağı atlayarak unutulmayacak bir rekora imza attı. Bunun dışında 4 dakika 19 saniye serbest düşüşte kaldı ve 1342 km/h hıza ulaşarak da ses duvarını aşan ilk insan oldu.



Tabii medyamızın bazı müthiş kanal ve gazetelerinde Felix ışık hızını aşıp enerjiye dönüşmüş olsa da o hala yaşıyor, üstelik sapasağlam. Yere o kadar rahat ve yürüyerek iniş yaptı ki şaşırtıcıydı. Sen hem o kadar yüksekten atla bir ara da kontrolünü kaybet taklalar at (yüreğim resmen ağzıma geldi oralarda) ve sanki merdivenden zıplarmışcasına rahatça ve zarifçe in. Müthiş!


Yalnız bu ana tanık olma çabamdan da kısaca değinmeden edemeyeceğim. 9 Ekim günü bir heyecan bilgisayar başına oturup atlayışın hava koşullarından ertelenmesiyle sağ üst köşedeki büyük çarpıya basmıştım. Pazar günü atlayış aklımdan çıkmış, denizotobüsüne binip karşıya geçmek üzereyken atlayışın gerçekleşmesine çok az kaldığını gördüm.


Telefondan canlı yayına bağlanmak imkansız olduğundan, tek yapabileceğim sıkıntı içinde saniyeleri sayarken gelişmeleri an be an internetten takip etmekti, ve bu sırada Felix de giderek hedefine yaklaşıyordu. Milletin yazdıklarına bakarsak atlamak üzereydi. Bunun gazıyla İdo'dan fırlayıp koşarak bir taksiye atladım, (taksici heyecanıma çok anlam veremese de sağlam gaza bastı sağ olsun) bitmeyecek gibi gelen yolun sonunda da inip apartmandan içeri daldım. Ancak iki asansör de 14. kattaydı ve bizim asansörler kolay kolay gelmez. Tekrar koşarak merdivenleri çıktım ve ayakkabıları fırlatıp içeri daldım ve mutlu an! Felix atlamamıştı, hala kapsülün içindeydi. Beni beklemiş, kıyamam canım benim. (Ne var, ben öyle inanmak istiyorum)


Bu sefer de atlayış için bekleyiş bitmedi ve en sonunda kapsülün kapağı açıldı, Felix tüm karizmasıyla selamını çaktı veee atladı. Of! Annem bile yemeği bırakıp adamın sağsağlim inmesi için temennilerde bulunurken hep beraber o müthiş inişi izliyorduk. Bir ara dengesini kaybetti ama iyi toparladı ve paraşütü açıldığında zaten Roswell'deki ekip kutlamalara başlamıştı. (Roswell gibi "uzaylısı meşhur" bir yere inmesi de ayrıca güzel bir şey bence)


Ve o müthiş zarif iniş! Harikaydı. Çok heyecanlıydı ve insanın sınırlarından biri daha zorlanmıştı. Buna tanık olmak gerçekten harika bir his ve Felix'e en çok yardım eden kişinin de bir önceki rekortmen (31.33 km) Joseph Kittinger olması da çok güzel bir detay. (Ayrıca Mission Control ekibinin filmlerde hep gördüğümüz "Houston" tadını vermesi de ayrıca hoştu, sevindikleri an tam bir film sonu gibiydi)


İnsanın sınırlarının zorlanması hele de uzayla ilişkiliyse beni daha da etkiliyor. (Lütfen bana orası uzay değil muhabbeti yapmayın, komik oluyor gerçekten!) Felix Baumgartner'in kapsülün ucunda durduğu anın hiç unutulmayacak ikonik bir görüntü olarak aklımızda kalacağı kesin.


Yazmadan gerçekten edemeyeceğim, hani bu rekora insanların çok sevinmesi ya da bunu önemsemesi elbette gerekmiyor ancak hayatlarındaki en büyük atlayış başarısı sırtı pişmeden bombalama suya dalmak olan insanların bu olaya burun kıvırması; "Elbisesi yüzünden atladı o olsa ben de atlardım", "Stratosfer ne ki yiyorsa Egzosfer'den atlasın" (Şaka yapmıyorum gerçekten bunu diyen gördüm), "Felix yiyorsa dünya barışını getirsin" (Abarttığımı sanıyorsunuz ama savaş mağdurlarıyla bu olaya harcanan paraya bağlayanlar vardı; eminim ki bunu diyenler de her ay maaşlarının yarısını bu insanlarla paylaşıyorlar) gibi gerçekten aklımın almadığı tepkiler gördüm. Ne diyeyim gerçekten tuhaf kafalar, insan okuyunca dehşete kapılıyor.

Velhasıl dün gece hem unutulmaz hem de heyecanlı bir ana ev sahipliği yaptı tekrar görüntüleri izledikçe nedense kendimi gülümserken buluyorum, son olarak darısı seneye hayalini kurduğum Skydiving'in başına diyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder