14 Mart 2012 Çarşamba

Senna

2011'de izleyip de en etkilendiğin film neydi diye sorsalar cevabım tartışmasız Senna olurdu.

Ayrton Senna de Silva; 1 Mayıs 1994'te sadece 34 yaşında hayata veda etmiş Formula 1 tarihinin en büyük isimlerinden biri, gerçek bir efsane. 2010 İngiltere yapımı bu belgesel-filmde Ayrton Senna'nın hem başarılar ve kimi zaman çalkantılarla geçen kariyerini, aynı zamanda günlük hayatını izliyoruz; filmin insanın en çok içine işleyen kısmı da bu zaten. Bu kadar hırslı ve başarılı bir pilotun insancıllığı ve yaptığı işe duyduğu tutkuyu izlemek gerçekten etkileyici.


Formula 1'i ilk kez 98'de izlemeye başlamıştım. Şimdi bakınca kendimi şanslı hissediyorum, F1 açısından unutulmaz 1998-2000 sezonunu canlı izleme fırsatını buldum. Hakkinen ve Schumacher kapışmalarını izlemek için sabahın köründe kalkıp yarışı bekleyebiliyorduk. Açıkçası son yıllarda öyle bir hissiyatı istisnalar dışında pek yaşamadım.

Ve Senna; benim gibi 80'lerin ikinci yarısında doğanlar için efsanevi bir isimden ibaretti aslında. Herkesin derin saygı duyduğu, kimi zaman belgesellerde gördüğümüz kişi. Youtube torrentler sağolsun müthiş yarışlarını, geçişlerini ve hayatını sonlandıran korkunç kazayı da izleyip bir yarışçı olarak kendisine hayranlık duymuştum.

Bu yapımı izledikten sonra sporculuğuna duyduğum hayranlık insan olarak da hayranlığa dönüştü.


Filmin başında gencecik bir go-kart pilotu olan Senna ile tanışıyoruz. Sonrasında Toleman'dan Lotus'a o dönemki devlerin gerisinde arabalarla inanılmaz yarışlar çıkartıp dünya çapında tanınması, Mclaren'e geçip kendi yeteneklerine uygun bir araçla Prostla başlayan ezeli rekabeti ve Williams.

Araç altıncı vitese takılı olduğu hale yarışı o şekilde bitirmeyi geçtim kazanması, attığı sevinç çığlıkları ve arabadan çıktığında vücudunun kaskatı olması; sonrasında bir kaç kez başaramayıp titreyen kollarıyla birincilik kupasını kaldırması unutulmaz anlardan biri. Üstelik bu ülkesi Brezilyada kazandığı ilk yarıştı. Attığı son turu ve zafer anını buradan izleyebilirsiniz.


Bir diğer yarışta Prostla kafa kafaya geldikten sonra Prost yarış dışı kalırken; kendisi ön kanadı kopuk bir şekilde 19 sn pitte zaman kaybetmesine ve bitime sadece beş tur kala ikinci sıradayken yarışı gene birincilikle kazandığını görürüz, ve siz de bir bant kaydı izlemenize rağmen canlıymışcasına heyecanlanır ve sevinirsiniz.

Film biraz taraflı kabul etmek lazım, bu yapımda Senna iyi adam rakibi Prost ise kötü adam. Ancak Senna'nın şampiyonluğunun haksız yere alınması bir gerçektir, Prost'un sayısız kişisel ilişki ve politik manevraları da cabası.


Senna risk almayı seviyordu, izlerken de görüyoruz. Prost onun tehlikeli olduğunu düşünüyordu, ancak bu tehlikeli adam sıralama turları sırasında kaza geçirip bilincini kaybeden bir pilotu kurtarmak için (arabanın infilak etme riski, yolda hızla geçen araçlar, görüş dumandan ötürü kısıtlı ve yarış hala devam ediyor, diğer pilotlar tüm güçleriyle rekabet içindeler) hiç düşünmeden arabasını durdurup yardım için koşabiliyordu. O anı buradan izleyebilirsiniz.

O pilotun adı Eric Comas'tı, kaderin acı bir cilvesi ki Senna ölümcül kazayı geçirdikten sonra bu sefer Comas aracını durdurup yanına koşuyordu, ancak yapacak bir şey yoktu. Yıllar sonra olayla ilgili röportajını buradan izleyebilirsiniz.


Senna kendisinin de dediği gibi bir lobi insanı değildi, Formula 1'deki imaj ve politik işlerle ilgilenebilecek bir yapısı yoktu. Şimdiki tamamen imaj odaklı pr çalışması pilotlardan çok daha farklı ve insani bir çizgisi olduğunu görüyoruz. Hoş belgeselin dışında da eski dönem pilotlarını izlerseniz hepsinin öyle olduğunu görebilirsiniz.

Aslında bir yarışçıdan çok epik bir hikaye kahramanını izliyoruz; kazandığı imkansız yarışlar, ülkesi için moral ve mutluluk sembolü olması, yaptığı yardımlar, kurtardığı pilot, şövalyevari çeşitli davranışları ve arabasının yanında genç yaşta hayatını kaybetmesi onu trajik sonlu ve unutulmaz bir efsaneye dönüştürüyor. Elbette hala yaşasaydı hala dünyanın en iyi pilotu diye anılmaya devam edecekti ama efsane olmak başka bir şey.


Nitekim belgeselin sonunda o malum kaza sonrasında başı yana düşmüş şekilde araç içinde gördüğümüzde ya da arabasının yanında yatırılmış ve sağlık ekipleri bir şeyler yapmaya çalışırken de ister istemez tanımadığınız bir insan için gözyaşı dökerken bulabilirsiniz kendinizi. Epik bir hikayenin baş kahramanının ölümünü okumak ya da izlemek gibi.

Filmin en unutulmaz kısımlarından biri Imola'da attığı son tur. Garip bir his, hiç müzik kullanılmamış, adeta aracın içinde gibisiniz ve tek farkla siz sonu biliyorsunuz. Gene de insan değiştirmek istiyor, ancak Tamburello'yu uzaktan gördüğümüzde filmin son kısmına geliyoruz.


Cenaze töreni, ülkesinin sonsuz sevgisi, hayatındaki köşe taşı insanların rakip ya da dost onun için buluştuğu an; gerçekten unutulmaz bir sahne. Tabii burada Antonio Pinto'nun muhteşem müziklerinin de büyük etkisi var.

Filmin sonunda anladım ki dünyadan göçen bu adam sırf olağanüstü yetenekli bir pilot değil, gerçekten iyi ve onurlu bir insan.

Soundtrackinden bazı seçkiler:
Antonio Pinto - God / Senna Theme
Antonio Pinto - A Morte
Antonio Pinto - Strange Justice

FRAGMANI:



3 yorum:

  1. Senna'ya en güzel zamanlarını sorduklarında geçmişine dönmüştü, go-kart dönemi. Sadece yarışmak, sadece sürmekti onu mutlu eden şey.

    F1'in yalan dolanından yorulmuş, belki biraz yenilmişti, geçmişine yani gerçek yarışlara özlem duyuyordu.

    Bu konuşması ile hatırlarım Senna'yı, sesindeki duruluk, aşağıda duran gözleri, eski çocuğu hatırlaması.

    Son sahneymiş filmde bu arada bu aklımda yer edinen konuşma.

    Schumi'nin bir yarış sonrası Senna'nın adı geçince ağlayışını hatırladım. Hakkinen yatıştırmıştı. Kardeşi Ralf da kütük gibi oturuyordu yanında 3. olarak.

    Senna'yı hatırlattığın için teşekkürler. Güzeldi.

    YanıtlaSil