4 Haziran 2012 Pazartesi

Prometheus

Beklenen an geldi ve bu haftasonu Prometheus'u izledim.

Sonuç? Bilimkurgu klasiği olmanın direğinden dönmüş. Direkten dönmek aslında iyimser bir yorum, top direğe değmeden auta çıkıyor.


Hakkını vermek lazım bu umut vaat eden genç kısa film yönetmeni Martin Church'ün ilk filmi olsa muhtemelen herkes gibi ben de çok daha övgülü cümleler kuruyor olurdum ama işin içinde Ridley Scott (Televizyonlarını yeni açan seyircilerimiz için Blade Runner, Gladiator ve prequel'ini çektiği Alien serisinin yönetmeni oluyor kendisi) olunca bir de üstüne o muhteşem fragmanları izleyince beklenti de o oranda yükseliyor.


Tamam hemen hiçbir şeyi beğenmeyen sinema eleştirmeni moduna geçmeyeceğim. Filmi genel olarak beğendim. Görsellik açısından karşımızda bir şaheser var. Görüntüleriyle uzun zamandır adam gibi bilimkurgu karelerine hasret bünyeme ilaç gibi geldi. 

Eh tahmin edeceğiniz gibi yazı filmle ilgili pek çok detay içeriyor.


Filmin açılış sahnesi (müzikle uyumu harikaydı) ve David'in Space Jockey'in gemisinin sistemlerini keşfettiği sahne kesinlikle klasik olmaya aday.

İlk yarısı bittiğinde açıkçası hayatımda izlediğim en iyi bir kaç bilimkurgu filminden birini izleme ihtimalimin yüksek olduğunu düşünüyordum. Ancak ikinci yarıda film dağılmaya, daha doğrusu saçmalamaya başladı. Özellikle bunda aşırı gereksiz "inanç" muhabbetinin etkisi büyük.

Artılara dönersek Michael Fassbender, humanoid David 8 rolünde gerçekten harika bir oyunculuk sergiliyor. (Bu adam 300'de savaşçı oldu, Basterds'de nazi subayı oldu, Magneto oldu, seksomanyak oldu, Jung oldu, robot oldu; daha ne olacak bakalım?) Karakterini fragman ya da viral videoların da ötesinde müthiş canlandırmış, hatta adam resmen robot olmuş. Bir iki seneye oscar alacağına eminim.


Görsel tasarımları tekrar övmek istiyorum. Çok güzeldi. Çok. Giger'ın konseptinden yola çıkmışlar elbette. Özellikle sonradan uzay gemisi olduğunu anladığımız mekanın odaları detaylarla doluydu. Ama en çarpıcı görüntüler David'in ilk satırlarda dediğim gibi geminin kontrol panelinin çalışmasını hologramdan izlediği ana aitti bence. Shaw'un sezaryen sahnesi de etkileyici. (Eh sevgili sezaryen karşıtları napsın kadın şimdi, içinde canavar var? Kadını mı yesin? Onu geçtim canavar bizi yemeye geliyor be)

Yıl 2089. Fütüristik tasarımlar hiç abartıya kaçmadan gözü okşuyor. (Kıyafetler çok tuhaf değil mesela, aluminyum folyo giymiş insanlar yok karşımızda) Hologramlı sahnelerden yola çıkarsak umarım biz de yakın zamanda bu gerçeklikte görüntüleri izleme şansına erişiriz. Ayrıca o mağaraların haritasını çıkaran kırmızı ışıklı alet ne güzeldi öyle, keşke olsa bende de bir tane. :)


Gelelim en içimin kıyıldığı bölümlere: Elizabeth Shaw üzerinden yapılan aşırı sıkıcı "I want to believe" muhabbeti, haçına yapılan anlamsız zoomlar, çaktırmadan Darwinistlere laf sokulması vb sahneler filmi yavaşlattı ve etkisini azalttı. İlla bilimkurgu yapımlarında bir yere mutlaka dinsel bir motif yerleştirin kuralı mı var nedir, anlamıyorum.

Düşün yani karnından Alien çıkmış, canlı canlı sezaryen olmuşsun, sevgilini canavar ele geçirmiş bir de yakmışlar, sen hala haçım nerde geyiği yapıyorsun. (Asıl o anda yapılır muhabbeti yapmayın bana, sizi veririm "elyın"lara; öf bir de kafiye oldu)


Space Jockey'in uyanır uyanmaz dünyalıları öldürmeye çalışması garipti. Filmin sonunda da işaret edildiği gibi "Mühendislerin" insanlığa neden bu kadar nefret duyduğu ve yok etmek istediği bir sonraki filmin konusu olacak.

Son olarak tekrar değinmeden edemeyeceğim; humanoid David en ilginç karakterdi filmde bana göre. Duyguları olmayan bir robot olarak tasvir edilse de özellikle kendisinin "Robot" oluşu vurgulandığı her anda kızdığını fark etmişsinizdir. (Shaw'un sevgilisini de bu yüzden mi denek olarak kullandı diye düşünüyorum) Ayrıca kendisinin dediği gibi "Herkes ebeveynlerini öldürmek ister". Bu repliğin benzeri karşımıza Battlestar Galactica'da da çıkmıştı. Tabii konu  Ridley Scott  olduğu için Blade Runner ve Replicantları düşünmeliyiz esasen. Eğer devamı çekilirse en çok izlemek istediğim karakter kendisi.


Bugün konuştuğumuz gibi bu filmi kesinlikle şöyle en az 30-40 dakika eklenmiş sahneli en güzelinden bir Director's Cut paklar; umarım çok vakit geçmeden bu versiyonunu da izleriz.

Ayrıca 7 Haziran için ders çalışıyorum resmen Madonna'nın son albümünü dinleyerek. Ne kadar sıkıcı bir albüm bu, of...

1 yorum:

  1. tüm söylediklerine katılmakla birlikte, filmin ilk sahnesinin de beni çok etkilediğini söylemeliyim. devam filmini bekliyorum ben de.

    YanıtlaSil